19.1.10

kahve içenin hikayesi

Kafenin merdivenlerinde oturuyordu. Kitap okur gibi bir incelikle kahvesinin içine dalmıştı gözleri. Sigarasıyla kitapta kaldığı yeri imledi beni fark ettiğinde. Tüm soğuğa rağmen içeri girmek istemediğim nadir anları hep onunla yaşayacağıma emindim. İşte yanında kaldım yine. Bi yudum içmez misin dedi. Aldım kahvesini içine tükürüp ona geri verdim. Teşekkür ettim ve elimden aldığı kahveyi bir dikişte bitirmesini izledim. Lanet olsun, neden bu kadar kızgınken hala yanındaydım.

O gece dışarıdaki havanın korkusundan, botlarımı her zamankinden daha sıkı bağlamıştım. Deri ceketim dışarı çıkar çıkmaz üzerimde taş kesmişti. Kafama üst üste geçirdiğim iki bere az duymama neden olsa da üşümemi engellemek için birebirdi. Onu evinde bulmak benim için en ideal olanıydı. Çünkü sokaklarda onu aramak ciğerlerim için bir çöküşün başlangıcı olabilirdi. Öncelikle yanmayan ışıklar karşıladı beni, sonra açılmayan kapı. Evde değildi. Bahçe kapısına doğru yürüdüm, bu sırada sokakta cirit atan bir kaç köpek geçti yanımdan. Ellerimi ceplerime koydum aceleyle. Geldiğim yöne doğru yürüdüm. Onu bulamamak her seferinde içime oturuyordu. Sanki orada olması en doğal olan ne hava ne gökyüzü ne o ev ne o bahçeydi. Orada olması en doğal olan şey onun ta kendisiydi. Olmayışı bana bu yüzden bu kadar çok acı veriyordu galiba.

Sigarasını uzattı bu kez. O sigaradan içmediğimi bilirdi. Yine de alacağımı da bilirdi. Bu kadar acıya evet demişken...

Sokağın sonuna geldiğimde bir kez daha geri baktım. Evi görebildiğim kadarıyla hala bir hareket yoktu içinde ya da dışında. Kalbimin sesini duyabileceğim bir sessizliğe doğru yürüdüm, biraz hızlı... Onun sokağı tam gözden kayboluyor derken, sokağa giren bir araba beni şüphelendirdi. Sonra bir fren sesi geldi. Gerisin geri döndüm, hızla sokağa yöneldim. Ortada araba falan yoktu ama yerde kanlar içinde bir köpekti gördüğüm. Şimdi evinin ışıkları da yanıyordu. Köpeğe doğru eğildim;
- Bu kadar kızgınken sana, neden yanındayım hala, dedim kanlı gözlerine bakarak.



*dw*

Hiç yorum yok: