25.11.09

me/2

YOLLARDA
Ya tren, o ritmik gürültü, o sürekli akan film, o her karesine başrolünde kurulduğum yolculuklar. Her gidişi mutluluk mu olur insanın? Bu kadar güzellik varken etrafta yine de gitmek o kadar çekici ki... Sen ben anne baba kedim işim hepsi geride kalabiliyor.
Aslında, o kadar istiyorum ki terk ettiğim yerden de bir şeyleri götürüp o yolculukta değişimlerini izlemeyi. Gelmelisin benimle beyaz balık. Sudan çıkınca nefes alabilen balıklardansın sen. Seninle yan yana iki koltukta kafamızı dünyanın camına dayayarak gezmeliyiz tüm güzel, tüm çirkin, tüm eğlenceli, tüm hüzünlü şehirleri.

EVDE
Frekansını tutturamamış radyolar gibi cızırdıyorum, herkese anlatmıyorum korkunç yatak öykülerimi. Birileri masumiyetiyle oynuyor yan komşunun çocuğunun ve porno film seslerine karışıyor çan sesleri sonra çan sesleri ezanlaşıyor giderek. Öyle korkunç ki seni infaza götürmeye gelenlerin suratları... Bir dakika diyorum memuruma ve bir yer gösteriyorum. Oturuyor ve mastürbasyonumu izliyor.
Evimin içindeki yabancı olmaktan çıkması korkutuculuğunu kaybettiriyor...
Islak bir kedi yalanıyor ve "temizlik günahın evladı" diye mırıldanıyor.





"dennis/warhol"

8.11.09

Bir Beyaz Mermer Taş Üstü

Sanmıştım ki
Gündüz ağır ağır sokaklarda yürüyüp
Geceleri iki süt güğümüne dayayacağım kafamı huzurla
Sabahları kalkıp ekmeğime ne sürsem diye dertlenecek
Öğlenleri kaldırım taşlarını birbirinden ayıracak
Akşamları ise bir elmanın kabuğunu bir parça halinde soyarsam
Kendimi tebrik edecektim

Öyle olmadı
Bugün o arabanın içinden size el bile sallayamadım




*denniswarhol*

1.11.09

Nedir ki!

Kalkıp sabah erkenden, gece tekrar ortopedik mezarına dönene kadar yapacağın her şey belli. İşte mutluluk! (peh!)

Sen başkasıylayken, eski bir başkasıylaydım ben de. O, gerçekten ihtiyacım olan nadir bedenlerdenmiş gibi düşünüyordum ki hala da düşünüyor olabilirim. Onunla ömrümün en güzel günlerinden bir kaçını geçirdim. Çünkü o benim cennetim gibiydi yıllardır ve onunla bir rüyada onlarca saat geçirebilmek için tanrıya gecelerce yalvarmıştım. Beni tanrı mı yoksa tanrıya gerek kalmadan kendisi mi duydu bilemiyorum ama işte beraberdim onunla. Çok kısa ya da çok uzun değildi onunla beraberliklerim; ama sanki yıllardır tepemde gökyüzüne her baktığımda salınıp duran o beyaz ve kırmızı ve kararmamış meyveden ufak ısırıklar alır gibiydim. Off evet şu anda onunla olmayı isterdim. Ama onun tadı yine de aklımdaki gibi değildi. O da belki benim dişlerimden hoşlanmamıştı kim bilir. Şimdi, kafamı gökyüzüne kaldırdığımda hayallerimi seyretmek için, o daldaki meyvelerden biri o değil artık sanki. Ya da belki çekirdeklerinden tekrar doğacak bilemiyorum.

En başa yazdığım cümleyi tekrar yazmak istemiyorum. O benim her gördüğümde yön değiştirdiğim çürük meyvelerin alnına yazılı olsa da keşke... Bilmeden, yok olma düşüncesini her an damarlarımda hissederek var olmak, bilmemek ve tahminde bulunma derdinin olmaması. Tasarlamadan, korkmaya gerek kalmadan. Ah bir başarabilsem.

Senden bir şey isterim: Bana biraz insanlardan bahset. Çevrendeki adamlardan kadınlardan. Her akşam sen birini yazsan sonra ben de birini. Belki tanımlaya tanımlaya kendimizi bulabilirdik. İhtiyacım var diyorsun ve işte ben de buradayım ama sadece "burada"!




*dw*