8.2.09

Dokunulmayan

Önceleri rüzgardan şikayetçi değildim hem o zaman saçım da uzundu ve hem de çokça zayıftım. Hatırlarsın? Yoksa fotoğraflardan mı hatırlarsın? Buna kızamam; çünkü ben de kendimi o pozlardan başka bir şekilde bulamıyorum. Bir keresinde bir stüdyoda sadece ellerimi ve dizlerimi fotoğraflatmıştım (ki her zaman en değer verdiğim uzuvlarım olmuşlardır) deli misin birader diye çıkışmıştı stüdyodaki adam... Sonra neden yüzümle dizim arasında yeniden bir önem sıralaması yapılmasın ki dedim kendi kendime, adama hiç bir şey demedim. Parayı uzatınca o da unuttu beni.

İlk önce yüzünü unutmam da bu yüzdendir. Seni avuç içimde gizlemem de bu yüzdendir. Sonra sen gidince yüzümün dizlerime dayanması da yine bu yüzdendir.

Uyandım ve aynaya bakarken bir yüzüm varmış gibi davrandım ve bende unuttuğun diş fırçanla içimdeki boşluğu temizledim. Musluğu açmak için ELLERİNİ aradım ama çoktan gitmişlerdi, aynaya baktım, senden bir işaret ararken dişlerinin göğsümdeki izdüşümlerini ve ağzında kalan bir tutam tüyü gördüm.
Banyo bu yüzden en üst katta olmalıydı, aşağı bakarken içimi düşürecek gibi oluyordum her seferinde; ve beni en çok korku özgürleştirirdi. Öyle sanmıştım...

Uzun zaman olmadı aslında seni özgür bırakalı, sen de öylesine yasakladın bana bir çok şeyi. Ne yalan söyleyeyim bu yasaklık iyi geliyor ruhuma... Kan davası gibi aramızdaki bu tutku. Ama yine bu tutkuya borçlu tüm organlarım tazeliklerini; diriliklerini.

İnan beyaz karanlığım kimseye diklenmedi aydınlığım bu denli ateşle. Yüzümü görsem sen sanıyorum, korkuyla bekliyorum gözlerimin önünde var olmanı. Kimi zaman bir tren gibi ve bazen de bir rüzgar gibi geçiyorsun sokağımdan.
Saçlarım azalıyor sen geçtikçe ve şişiyor bedenimin ölmüş hücreleri.




"Deniz Varol"

Hiç yorum yok: