28.11.08

HAKLI MIYDIM?

HAKLIYDIM

Seni, on dakika sonra tren garında beklerken bulacağımı düşünerek ( belki de buna emin olarak ) lavaboda seyrek saçlarıma şekil verdim. Tuvalet kabinlerinden birine girip gizlice sigara içerken selamlaşacağımız anı düşündüm ve yalan değil biraz gerildim. Derin bir nefes daha çektim sigaramdan, iki üç kere öksürdükten sonra ağzıma naneli şekerlerden bir tane attım. Çıkmadan son bir kez aynaya baktım, burnumun fazla silinmekten pul pul dökülen kenarlarını, mendilimin ucunu ıslatarak nemlendirdim.
Trenin gelmiş olduğunu, garın her yanına sinmiş olan kalabalıktan anladım. Hedefime doğru yol aldığımda sağda solda uzun zaman sonra karşılaşmış oldukları belli olan bir iki kişi gördüm. Kimisi abartı bir sevinç gösterirken, kimisi vakur bir edayla ama uzun uzun el sıkışarak gösteriyorlardı o an hissettiklerini. Bu iki selamlaşma ritüeli de bana uygun değildi, ben sana sadece sıcak bir hoş geldin diyecektim. Sonra uzanarak yanaklarından o an en kızarık olanına bir öpücük konduracak ve varsa elindeki valize uzanıp almakta ısrar edecektim.
Sonrasını düşünmediğimi sanma; garın önünden bir taksiye biniyoruz hemen ve seni güzelce karnımızı doyurabileceğimiz bir restorana götürüyorum. Sonra, elbet kaliteli bir şarap ısmarlıyorum sana; buralara kadar gelip de şarap içmemek olmaz...

Telefonuma baktım arayan sendin inmiştin galiba, bekletmeden açtım:

Ben geldim, dedin. Sesin mutlu mutlu geliyordu,
Neredesin tam olarak dedim sesim heyecandan mütemadiyen çatlıyordu
Tam olarak kırmızı paltolu bir bayanın yanındayım dedin, gülerek.
Bu bir espri olmalıydı; güldüm, bir daha soramadım yerini söylemeni bekledim.
Saat var hani büyük, onun altındayım, dedin
Tamam anladım. Geliyordum.
Saati değil ama kırmızı paltolu kadını gördüm ve arkasında seni…
Neredeyse boyun kadar büyük valizinle ve kocaman ekose paltonla devler ülkesinde kendini gizlemeye çalışan küçük bir peri kızı...

Merhaba ( yeterince sıcak mıydı acaba?, dedim
Merhaaabaaaa, dedin uzatarak a ları.
Hoş geldin dedim, (kısa mı kestim ?) Uzanarak ikisi de çokça solgun yanaklarından herhangi birini öptüm
Hoş buldum, çok beğendim burayı, dedin
Daha bir şey görmedin ki dedim ve valizine uzandım. Israr etmeme gerek kalmamıştı; çünkü yorgun gözlerinle teşekkür ediyordun bana. Bir şeyler yer içeriz sonra da dinlenirsin. ( Sahi nerede kalacaktın, benim bekâr evim sana göre değildi, bir otel ayarlamış mıydın acaba? )
Evet dinlenirim ama otel ayarlamadım ki henüz diye yapıştırdın cevabı.
Bende kalırsın otele gerek yok dedim kibraca. Samimi değildim pek; ama seni inandırmış olmalıydım ki,
Olur, hem de çok iyi olur, dedin.
Düşünmedim sonrasını…


Şarap evinde sürekli seni ve hikâyeni dinledim. Sesin o kadar hoşuma gitmişti ki, bana ağız dolusu küfretsen bile içim büyük bir huzurla dolabilirdi.

Saat ilerledi. Şarap en güzel zamanlarını yaşıyordu vücutlarımızda. Sen içtikçe açıldın, açıldıkça konuştun, konuştukça durum karmaşıklaştı. Bense git gide huzursuzlaşıyordum. Neden mi? Çünkü gecenin sonunda senden “bu akşam çok güzeldi sonra yine görüşürüz” diye ayrılamayacak. Hatta beraber benim eve gidecektik. Yatacak yeri bulurdum, yere bir yatak yapar hatta durum bu kadar karmaşık olmasaydı, bu gece senin için dışarılarda yatar, hasta bile olabilirdim. Sorun değildi; ama seninle aynı odada kalmak, kokunu duymak; bugün anlattıklarını, sevgilini, planlarını, tüm var olanları unutmaya çalışmak çok zor olacaktı; sonra o an evde yaşayabileceğim tabloyu düşününce, utanmak gibi bir şey hissettim, kendimden utanmak gibi.

İçimdeki mantık sahibi erkek, bundan iş çıkmaz bir bahane bul ve otele gitmesini sağla, bugünkü harcamaların için de başını taşlara vur diyordu.
Öyle de yaptım, duygusal olan olan diğer bir yanım var mı olsaydı o nasıl davranırdı bilmiyordum. Taksiden indikten sonra, taksimetrede yazan kallavi ücreti ödememek için valizini alma bahanesiyle hemen araçtan indim. Son olarak valizini otele kadar taşıdım.
Otelin kapısından girer girmez -muhtemelen sevgilisi olacak adamla- telefonda konuşmaya başladı, onu resepsiyonda işlemlerini yaparken bir sigara eşliğinde izledim, ağzıma nane şekerlerinden bir tane daha attım.
Sonra, o güne kadar görülmemiş gidilmemiş bir yer, o güne kadar tanışılmamış bilinmemiş bir insan aradım…






Dennis Warhol