3.9.08

YERÇEKİMİ

Ellerimi kaloriferin peteklerinde ısıtırken o soğuk ekim sabahında, seni izliyordum, sanki sen de bana bakıyor gibiydin. Ama beni görebilmen mümkün değildi buna eminim. İnsan zaten bir noktaya en yoğunlaştığı anlarda en azını görür; ki bir süre sonra sigarayı derin derin nefeslenişinden çok derinlere dalıp gittiğini anladım; kim bilir hangi doğuştan kırık hayallerin peşindeydi hücrelerin.
Sonra mutfağa gittim. Senin orada kalacağına dair tek bir süphe duymadım. Sen o cama mahkum ben bu cama. Böyle değil miydi hayatımız?
Yanılmadım, mutfaktan döndüğümde ve daha yüzlerce kez oraya buraya gidip geldiğimde hep o odada, penceren açık ve masanın başında buldum seni.

Kaç ay oldu, kaç yıl? Bulamadım, seni benimle beni seninle tanıştıracak tek bir kelime bile, bulamadım. Belki değişir herşey diye gecelerce yaptığım aşık adam provaları. Sırf hayatta tutabilmek için. Kendimi, senin sayende. Bencilce mi? Senin bundan haberin bile yokken, bencillikten söz etmeyelim bence.
Sen o güzel gözlerinle o kadar şefkatliydin ki, beni bilsen yeterdi biliyorum. Gelir ve başka işler için ısıtırdın ellerimi. Kedi seven bir kadın gibi acıyla gülerek gelirdin. Bilsen yeterdi biliyorum, yeterdi.

Neden şimdi, yetmeyen bir şeyler var aramızda. Belki de hiç olmayan ve olsa da yetmeyecek şeyler var. Elimi uzatsam dokunamayacağım, bağırsam sesimi duyuramaycağım, öpsem kuru, sarılsam elimde kalıyor uzuvların. O kadar ki yetersiz bu yaptıklarım.
Biliyorum, merak etme.

Sana bakarken dalmışım, seni görmeden. Neden sonra farkediyorum seni. O masanın başında yazarken buluyorum yine. Yetmiyor mu yazdıkların sana? Tüm dünyaya yetecek gibi görünüyor masanın altındaki yığınlar oysa. Dürbünümün kesinlikle göremeyeceği küçük küçük harflerle karalanmış o kağıtlarda ne yazdığını bilemesem de seviyorum. Ellerini okumak gibi bir meziyet edinmek istiyorum mesela, az bir zaman da kalsa dert edinmek için... Her neyse o deftere karaladıkların bilmek istiyorum gerçekten. O yazdıklarından hiçbir şey anlayamasam da okumak istiyorum.

Ne yapıyorum ben? Bu mu benim işim?
Ciddileşiyor yüzüm sanırım, ellerimi petek üzerinde ısıtmaya devam ederken.
Sen sigarayı söndürmeye mutfağın lavabosuna giderken
Ben açık pencereden yarısına kadar aşağı sarkmış,
Sokakta ardına takılı gözlerimle
sana yetişmek için defalarca
yerçekimi denen o kahrolası güce lanet ederken;
hal böyleyken bir sigaraya mı kıyamayacağım?

Bak yine uzaklaşıyorum senden gözlerim bir çöp kamyonuna takılıyorken, hiç istemeden; uzaklaşıyorum amacımdan; görevimden. Toparlıyorum tüm dağılanları. Seni bekliyorum, geliyorsun yüzünü havluya kurulayarak. Benden dağılacaklar için tüm hazırlıklarım tamam mı diye düşünürken. Son kez pencerenin önünde ve sana görünmeme gibi bir derdim olmadan, çırıl çıplak çıkıyorum herşeyin önüne. Isınan ellerim artık istediği atışı yapabilir.
Mermiyi yuvasına koyuyorum... Elindeki kalemin düşeceğine emin olarak..







*

Hiç yorum yok: