18.9.06

iyi şeylerin peşindeyim

24 yaşındayım tam olarak. hani pek çoğumuzun, kısa pantolunlu zamanlarında, "büyümüş oluruz artık"diye kabul ettiği yaşları, baya bir geçtim, ki sanırım erkeklerin büyüdük kabul ettiği yaş 18 dir, çünkü ona anlatılan hikayelerde geneleve girebilme yaşı büyüme yaşıdır. Kadınların bu konuda nasıl bir belirteç kullandıklarını bilemeyeceğim. Laf kalabalığına gerek yok yaş 24. Cumhuriyetin kaçıncı nesli oluyoruz bizler, sanırım 80 sonrası olarak dördüncü nesil felan oluyoruz. Birinci ikinci ve üçüncü nesil hiç homojen bir yapıda değildi, bunun nedenleri de malum; iletişimsizlik, köy kent hayatının kopukluğu ve tabi o zamanlar ülkemizin pek de küresel ( global ) bir yer olmaması gibi nedenler ilk aklıma gelenler. Dönüp bize bakıyorum, biz dördüncü nesil garip şeyler yaşıyoruz ve eski nesillere göre daha homojen birbirine benzeyen bireyleriz. Yediklerimiz, giydiklerimiz, dinlediklerimiz büyük bir benzerlik teşkil ediyor. Bu bir avantaj mı değil mi, bu başka bir yazının konusu olabilir. Ama asıl olan şu ki, bir değişimin tam da sancılı zamanlarında dünyaya gelip değişimin öncesini ve sonrasını, toprağa düşüp filizlenirken yaşadık, yaşıyoruz. Tabi bu yaşadıklarımız bizi şekillendiren dış etmenler olarak hiç de küçümsenemeyecek öneme sahipler ama şimdi 80 dönemi çocukluğu geyiklerine girmeyeceğim. benim aslında demeye çalıştığım şu; ben büyüyemiyorum arkadaşlar :) Ama kendimi küçük de hissedemiyorum, zira saçlarım dökülüyor, yüzümde kırışıklıklar artıyor. Yaşlanıyorum, ama büyüyemiyorum demek doğru olacak. Bu durumun, dördüncü nesil üyesi olmamdan kaynaklı olduğuna eminim. Yaş 24 dedik ya, bizden önceki neslin büyük bir kısmı ve bizden iki nesil öncesinin neredeyse hepsi, bu yaşlarda çoktan evlenmiş, çocuklanmış, ve artık orta yaş insanının medeni ve ruhsal durumu içerisinde debelenirken, biz hiç de öyle değil miyiz ne? İnsanoğlunun ruhsal hastalıkları değişimleri hazmedememesinden kaynaklı çoğunlukla. Atalarımıza bakın, bir de bize. İşte açık açık değişiyoruz. Dahası hızlı hızlı. Hani ışık hızına ulaşınca zaman yolculuğu mümkün olacak kurguları vardır, aslında biz çoktan o hıza ulaştık ve geçmiş yaşantımızdan koparak birdenbire yüzlerce yıl geleceğe seyahat ettik, hani hazmedemeden sıçtık desem tam olacak. ( teşbihte hata olmaz ) Tamam belki bize vaadedilen uzay ortamlarında değiliz, ama bir nesil öncesinin hayal edemediği şeyleri, bizler nasıl olabilirliğini bile sorgulamadan hayatımıza alıyoruz. Çok uzağa gitmeden, 10 yıl öncesi ile bugün arasında bile var olan bu büyük uçurumun bedelini ruhsal sorunlarla ödemeye devam edeceğimiz aşikar. Tam olarak ruh halimi tarif edebilecek bir şeyler ararken yazasım geldi bunları. Arada kalmak belki iyi bir açıklayıcı olabilir, hatta arafta kalmak da denebilir. İşin kötü yanı ise, ne öncesi ne sonrası ne de bu arada kaldığım yer beni memnun etmiyor, ama yine devam etme isteğini körükleyen iyi şeyler var.

Hiç yorum yok: